

Ekolojik Yapılara DönüÅŸümün Adresi...
EKOLOJİ NEDİR?
Ekoloji; Canlı varlıkların birbirleriyle ve bulundukları ortamla iliÅŸkilerini inceleyen bilim dalıdır. Giderek bozulan doÄŸal denge ve buna baÄŸlı olarak çevre konusunda artan duyarlılık sonucunda son yıllarda giderek önem kazanmıştır. Dünyadaki katmanlar arasındaki madde enerji alışveriÅŸi, dünyanın doÄŸal dengesini saÄŸlar ve dünyanın katmanlarının kompozisyon u daima sabit kalır. Buna dünyanın ekolojik dengesi denir. Dünyadaki tüm bu olaylar ve bu olaylar ile canlılar arasındaki iliÅŸkiyi inceleyen bilim dalına ekoloji, insanlar ile insanlar dışında kalan doÄŸa arasındaki iliÅŸkilerin tümüne birden ise insan ekolojisi denir.Ekolojinin Yasaları; Ekolojinin Birinci Yasası: Her ÅŸey diÄŸer her ÅŸeyle baÄŸlantılıdır. Ekolojik aÄŸda bir noktadaki küçük bir bozulma, uzak bir noktada geç bir dönemde çok büyük etkilerle kendini gösterebilir. Ekolojinin İkinci Yasası: Her ÅŸey bir yerlere gitmek zorundadır. DoÄŸada atık yoktur. Her ÅŸey taşınır, dönüÅŸür, bir döngüde yerini alır. Ekolojinin Üçüncü Yasası: DoÄŸa en iyisini bilir.

DoÄŸa üzerinde insan eliyle yapılan her türlü majör müdahale doÄŸa için eninde sonunda yıkıcı olabilir. Ekolojinin Dördüncü Yasası: Ekolojide her kazanımın bir maliyeti vardır. Bedel ödemekten kaçınılamaz, ancak geciktirilebilir.
Ekolojik YaÅŸam; Ekolojik yaÅŸam insan eylemlerinin doÄŸaya zarar vermeden saÄŸlıklı bir ortam yaratarak kendi bütünlüÄŸü kadar çevredeki yaÅŸamın tamamının sürdürebilirliÄŸini düÅŸünerek doÄŸaya zarar vermeden, doÄŸaya uyumlu doÄŸaya saygılı bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirmesidir.
Ekoloji bir neden deÄŸil sonuç olarak düÅŸünülmelidir. Özelikle son yüz yılda hızlı bir tüketime , doÄŸal kaynakların kötü kullanımına , doÄŸadaki bir çok canlı türünün yok oluÅŸuna tanıklık eden insanoÄŸlu, dünya üzerindeki yaÅŸamın ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığının farkında deÄŸildir. DoÄŸanın muazzam dengesini bile sarsabilen insandan doÄŸanın tek beklediÄŸi ÅŸey saygılı bir yaÅŸamdır. Ekoloji kendini zaten yeniler ve insana da ihtiyacı yoktur aslında. Önemli olan;biz insanların yenilenmesi ve sisteme uymasıdır .
Ekolojik Tarım; Üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aÅŸaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Ekolojik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan saÄŸlığını korumaktır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaÅŸ ilaçlarının hiç ya da mümkün olduÄŸu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaÅŸ yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliÅŸtirilmiÅŸtir. FAO ve Avrupa BirliÄŸi tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim ÅŸekli deÄŸiÅŸik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’ da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’ de “Organik Tarım” Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eÅŸ anlamlı olarak kullanılmaktadır.
​
Ekolojik Köyler; Ekolojik köyler kısacası ekoköyler, insan eylemlerinin doÄŸaya zarar vermeden saÄŸlıklı bir ortamda sürdürüldüÄŸü topluluklardır. Dünya üzerinde ekoköyler bilinçli olarak kurulmaktadır. Bu sayede, insanlar yeniden doÄŸa ile iç içe topluluklar oluÅŸturarak, tüm canlıların gelecekte de saÄŸlıklı bir ÅŸekilde varolmasını hedefleyen bir yaÅŸam tarzı seçerler.Ekolojik dengeye saygının temel alındığı ekolojik köy kavramı çağın en güçlü yaÅŸam modeli olarak BirleÅŸmiÅŸ Milletler gündeminde yerini almıştır.
Dünyanın dengesi insanlığın, üretim sırasında geliÅŸtirdiÄŸi çeÅŸitli mekanizmalar nedeniyle bozulmuÅŸtur. Günümüz dünyasının ana sorunu, büyümenin sınırlarına gelmiÅŸ olmamız ve yaÅŸamlarımızda sosyal ve ruhsal boyutun eksikliÄŸini hissetmemizdir. Birçok bilim adamına göre, eÄŸer insan bir canlı türü olarak var olmayı sürdürecekse mutlaka zarar vermeyen, ve sürdürülebilir bir yaÅŸam tarzını benimsemek zorundadır. 2000 yılında, BM temsilcileri, 850 uzman ve 30 çevreci kuruluÅŸun görüÅŸleri alınarak hazırlanan BirleÅŸmiÅŸ Milletler raporunda, "mevcut sistemin sürdürülemez olduÄŸu ve deÄŸiÅŸimi geciktirmenin artık bir seçenek bile olmadığı" sonucuna varılmıştır.
​
Permakültür; Permakültür 1970’li yıllarda, iki Avustralyalı’nın yaÅŸam felsefesini de kapsayan bir tarım anlayışı olarak geliÅŸti. Bill Mollison ve David Holmgren permakültür üzerine yazdıkları ilk kitap yayınlandığında, okurlardan gelen olumlu tepkilere ve genel ilgiye çok ÅŸaşırmışlardı. Permakültür tanımları aslında Fukuoka’nın The One Straw Revolution adlı eseri üzerine kuruluydu: DoÄŸaya karşı deÄŸil, doÄŸayla çalışan bir tarım kültrünün benimsenmesi. Burada, doÄŸa korumaya önce yakın çevremizden, yani yaÅŸadığımız ev ve bahçeden baÅŸlamamız gerektiÄŸi mesajı veriliyordu. Permakültür dört temel prensibe dayanıyor:
• Toprağın sürülmemesi. Toprağı sürmek, burada yaÅŸayan canlılara zarar veren en önemli unsurlardan biridir..
• Kimyasal gübrelerin kullanılmaması. Bunun yerine, toprağı oluÅŸturan bitki ve hayvanların toprağı üretmelerini saÄŸlamak.
• Yararsız otların sürülerek veya kimyasal ilaçlarla ayıklanmaması. Yararsız otların kullanılması; doÄŸal yollarla kontrol altına alınması veya ara sıra kesilmesi.
• Herhangi bir kimyasal maddeye bağımlı olmamak. Özellikle böcekler, hastalıklar ve yararsız otların kendi kontrol mekanizmaları vardır. Bırakın bu mekanizmalar çalışsın, siz sadece yardımcı olun.
Bu prensipler az enerji gerektiren ve hatta gerekli enerjiyi kendi kendine üreten bir sistemi saÄŸlıyor. Permakültür tüm canlı varlıklar için sürdürülebilirliÄŸi olan; bütünleyici ancak, sürekli deÄŸiÅŸen sistemini ayakta tutmayı amaçlıyor. Permakültür İngilizcede ‘permanent’(sürekli/süregelen) ve ‘agriculture’ (tarım) kelimelerinin birleÅŸiminden oluÅŸuyor. Temelinde, ekolojinin prensipleri ve enerji akışlarının etkin ÅŸekilde kullanıldığı bir arazi planlaması yatıyor.
​